Düziçi Tarihi

Düziçi’nin tarihi kökenleri tam olarak aydınlatılmış değildir. Buna rağmen Düziçi’nin en eski dönemi hususunda görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin en önemlisi, Hititlere dayandırılanıdır. Düziçi’nin tarihi, Anadolu’nun tarihinden ayrı olamayacağı görünen bir gerçektir. Öyleyse Düziçi’nin en eski tarihini Hititlere dayandırmak mantığı ortaya çıkmaktadır. 1947 yılından itibaren başlayan Kadirli Karatepe kazıları bu gerçeği doğrulamaktadır.134 Düziçi’nin en eski tarihi hakkında elde ettiğimiz kaynaklar da bu varsayımlardan yola çıkarak aydınlatmaya çalışmaktadırlar.
Münih Üniversitesinden Prof. Dr. Barthel HRQUDA 1996 yılından bu yana Adana Sirkeli Höyük’te arkeolojik kazı çalışmaları yapmıştır. 1998 yılında “Eski Çağda Adana Bölgesi Tarihi konulu bildiriyi Prof. Dr. Hayat ERKANAL aracılığı ile Çukurova Üniversitesi’nde düzenlenen konferansa bildiri olarak sunmuştur. Bu bildiride Adana ve çevresi ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:
“Strabo’dan (Geographia XIV, 5-1) öğrendiğimize göre Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Kilikya adını taşıyor Çukurova… M.Ö. 1. binin erken dönemlerinde Assur kaynaklarında Çukurova’nın adı Que veya Hilukku ‘dur. Etimolojik açıdan değerlendirildiğinde Hilakku ile Kilikya ‘nın aynı isim olduğu görülmektedir. Bu durumda Kilikya ‘nın ilk olarak Assur kaynaklarında ortaya çıktığını kabul etmemiz gerekir. M. Ö. 2. binde bölgenin adı Kizzuwatnadır. Bölgedeki en önemli şehirlerden biri de Adana yani eski adı ile Adaniya ‘dır. Bu isim M.Ö. 8.yüzyıla ait Kadirli yakınındaki Karatepe-Aslantaş kitabelerinde karşımıza çıkmaktadır. Fakad bundan önce Andaiya adı M.Ö. 2. bin ortalarında yaşamış olan Hitit krallarından telepinu’ya ait emirnamede görülmektedir. Yani Hitit Dönemine ait belgelere göre Çukurova’nın çok önemli bir merkezidir. Bu sonuca göre Adana’yı Danae’ler ile bir tutmak fikri tamamen çürümektedir. MÖ. 70-19 yılları arasında yaşayan ünlü antik yazar Vergil’e göre,Danae’ler, Troya Atı gibi kendilerinden hediye alınmayacak bir toplumdur. Hitit kaynakları ünlü Amerikalı bilim adamı Albright’ın görüşünü de geçersiz kılmıştır. Albright’e göre Adana ilk olarak eski Yunanlılar tarafından kurulmuştur.”
Yukarıda Adana’nın Hitit belgelerine göre çok önemli bir merkez olduğu belirtilmektedir. Adana’nın bu konumu çevresi için de geçerlidir. Görünen o ki, Düziçi ve çevresinin en eski dönemleri Hititlere dayanmaktadır.
Düziçi ve çevresinin en eski döneminin Hititlere dayandırılmak istenmesinin sebeplerinden biri de çevredeki kazı çalışmalarından çıkan tarihi kalıntılardır. Bu kalıntılar şunlardır:Çerçioğlu Köyü’nde bulunan Domuztepe kalıntıları, Böcekli Köyü’nde Neolitik dönemine ait olduğu düşünülen mağaralar ve yine aynı özelliklere sahip Alibozlu Mağaraları’dır.
Düziçi ve çevresinin yakınlarından Anadolu-Suriye tarihsel ticaret yolu geçmesi bölgenin bir başka özelliğidir. Düziçi’nin Amanos Dağları’nda ender bulunan geçitlere yakın olması, bu ticaret yolu sayesinde yerleşimin gelişmesi ve kültürel faktörleri ortaya çıkarmaktadır.
Düziçi’nin tipik bir Akdeniz Medeniyeti niteliği taşıdığı genel durumuna bakıldığında görülmektedir. Bu durum, aynı bölgede hüküm süren Roma İmparatorluğu’nun kültürüne ait eserlerin Düziçi ve çevresinde sık sık görülmesinden ortaya çıkmaktadır.
Çukurova, tarih boyunca göçlere ve seferlere sahne olmuş bir bölgedir. Düziçi’ne yapılan seferlerden ilki Makedonya Kralı Büyük İskender’in Asya seferi ve diğeri de I. ve III. Haçlı Şeferleri’dir. Bu Haçlı Seferleri sonucunda bölge kısa bir süre Haçlıların eline geçmiştir. Bunun sonucunda Düziçi ve çevresi etkilenmiştir.
Düziçi ve çevresinin en eski dönemlerini, Anadolu tarihinden soyutlamak imkansızdır. Zaten araştırmacılar, bu gerçekten yola çıkarak tarihi aydınlatmaya çalışmışlardır. Düziçi ve çevresi İlkçağ’da tarihsel sürece uygunluk göstererek çeşitli medeniyetleri bünyesinde bulundurmuştur.

Haruniye’nin kuruluşu hakkında Düziçi Kaymakamlığı tarafından 1990 yılında hazırlanan “ilçemiz Düziçi” adlı eserde şu ifadeler vardır:
“Bu günkü Haruniye yeni ismi ile Düziçi ilçesi Büyük Abbasi Halifesi HARUN -ÜR REŞİT’in uç beyi olan FARAÇ BEY tarafından 699 yılında kurulmuştur.
Faraç Bey bugünkü KURTBEYOGLU mahallesinde bir kale inşaa ettirerek burayı yerleşim merkezi olarak seçmiştir. Kaleye “HARUN -ÜR REŞİT KALESİ” ismi verilmiş ve yörenin adı da HARUNİYE olmuştur. Askeri yönden büyük önem taşıyan bu yöre ve kaleye Horasanlı gönüllü TÜRK MÜCAHİT’leri yerleştirilmiş ve iskan edilmişlerdir. Haruniye M.S. 8. 960 yılında Araplar ‘dan Bizanslılar’ın eline geçmiş ve kale yıktırılmıştır. Kale daha sonra HAMDANİLER’den Halep Emiri ŞEYH AL DAVLA tarafından geri alınarak yeniden onarılmıştır.”
Yukarıda verilen “699” tarihi ne Harun Reşit’in ne de babası Muhammed El-Mehdi devirlerini kapsamamaktadır. Halife Harun Reşit 786-809 ve babası El-Mehdi 775-785 yılları arasında Abbasi Halifeliği yapmışlardır. Öyle ise, bu tarih nereden çıktı? Bu tarih, Emevi Halifesi Abdülmelik Bin Mervan dönemi içerisindedir. Bu tarihte Abbasi denen bir Arap devleti de yoktur. Görünen o ki, Haruniye’nin kuruluş yılı hususunda bir çelişki vardır.
Haruniye’nin Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından kurulduğu hususunda elde bulunan kaynaklar arasında bir çelişki yoktur. Yusuf HALAÇOĞLU, Haruniye’nin Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından 800 yılında kurulduğunu ifade etmektedir. Yukarıda “699” tarihi çelişkisi ortadan kalkmaktadır. “800” tarihi Harun Reşit’in Abbasi zamanındaki halifeliği içerisindedir. Bu tarih, mantıken de doğrudur.
İbrahim ve Cevriye ARTUK tarafından hazırlanan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Ahirdeki İslâmî Sikkeler Katalogunun I. cildinde Haruniye ile ilgili iki İslâm sikkesi hakkında şu ifadeler vardır:
“Etrafında: Bismillah darb-ı heza el-dirlıem bal-Haruniye sene tesi’ ve setyin ve mei. Ortada: Huzeyme El-Halife El-Hadi memâ emir be Harun Bin Emir El-Mü ‘minin Bin Hazım”
Yukarıdaki sikkenin üzerinde Hicri 169 senesine ait Haruniye ve ortasında da Emir Harun, Halife Hadi ve Huzeyme b. Hazım isimleri geçmektedir.
Huzeyme b. Hazım, Abbasi Halifesi Hadi ve Harun Reşit’in emirliği döneminde adına 785 yılında gümüş para bastırdığı görülmektedir. Bu zat, Harun Reşit döneminde Hazarlarla yapılan mücadelede o bölgeye vali olarak atanan Yezid b. Mezyed ile birlikte hareket etmiştir.146 Huzeyme, Adana ve çevresinde Harun Reşit döneminde valilik yapmıştır.
Katalogda Haruniye ile ilgili olan diğer sikkede şu ifadeler vardır:
“Etrafında: Bismillah darb-ı heza el-dirhem bal-Haruniye sene sebâyin ve mei. Ortada: İbrahim Muhammed resulııllah El-Halife El-Hadi memâ Emir be Harun Bin Emir El-mü’mini Cerir”
Sikkede adı geçen Cerir, Abbasi Halifesi El-Hadi ve Harun Reşit’in emirliği zamanında Haruniye’de 786 yılında gümüş para bastırdığı görülmektedir. El-Hadi döneminde Haruniye’de valilik görevinde bulunmuştur.
Yukarıda Haruniye’de Huzeyme ve Cerir denen zatların 785-786 yılları arasında Abbasi Halifesi El-Hadi ve Emir Harun Reşit adına para bastırmış olmaları HALAÇOĞLU’nun belirttiği “800” tarihini de şaibe altında bırakmaktadır. Buradan şu ortaya çıkıyor: Harun Reşit’in emirliği döneminde Harun Reşit Kalesi babası El-Mehdi zamanında temellerini atmış olmasıdır. Harun Reşit, Abbasi halifesi olunca bu kaleyi tamamlamıştır. Bilindiği gibi; Abbasiler, Bizanslılarla olan sınırlarına Horasan’dan gelen Türkleri yerleştirmiştir. Bu yerlere Avasım adı verilmiştir. İşte Haruniye’de Sugur eş-Şâmiye denilen yerde bu tedbirin sonucunda ortaya çıkmış bir şehridir. Sugur denilen yerlerde Harun Reşit ve Mansur dönemlerinde 25 sene valilik görevinde bulunan Türk asıllı Ebû Süleym Fereç el-Hâdim et-Türki, 797 yılında Horasan Türklerini yerleştirmiştir. Bu zat, Düziçi Kaymakamlığı tarafından çıkarılan “İlçemiz Düziçi” adlı yıllıktaki Faraç Bey’dir. Haruniye, bu Horasan Türklerinin gelişi ile kuruluşunu tamamlamıştır. Öyle ise, Haruniye’nin kuruluşu 797-800 yılları arasında olmuştur.
Düziçi’ne bilinen göçler, birbirine yakın zamanlarda olmuştur. Bu göçlerin ilki, Ermenilerin Çukurova’ya gelişi ve diğeri de özellikle Büyük Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubat zamanında olmuştur. Bu son göçte bölgeye Oğuz ve başka Türk boylarından Avşar, Çavuldur, Peçenek, Kızık, Seğmenli, Karamanlı, Çakıllı Demircülü, Tatışlı, Çıkrık, Göçer Ceridi, Yüreğir Dokuzu, Durabeyli, Kerevetli, Bostancı, Ağçekoyunlu, Tâcirlü (Tecirli), Çıkrık ve Karkın gelmiştir. Bu Oğuz boylan ve başka Türk boyları bölgeyi yurt tutmuşlardır. Zamanımızda halâ bazı köylerde bu boyların adları anılmaktadır. Örneğin, Düziçi’nin günümüzde Karkın adında bir köyü vardır. Karkın, 24 Oğuz boyundan birisidir. Bu Karkın Köyü’nün kökenleri bundan dolayı çok eskiye dayanmaktadır.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İznik’te birliğini sağladıktan sonra Doğu’ya doğru sefere çıktığında Düziçi’ni kendi topraklarına katmıştır. Ayrıca I. ve III. Haçlı Seferleri’nde bölge Haçlıların eline kısa süre geçmiştir.
Düziçi ve çevresi Moğol İstilası sonucunda Anadolu’da hakimiyeti kaybeden Türkiye Selçukluları’ndan sırasıyla önce Karamanoğulları’nın daha sonra da Ramazanoğullan ve Dulkadiroğulları’nın eline geçmiştir. Bu beylikler bölgede etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Bu bölgeyi zaman zaman Ermeni Despotları ele geçirmişlerse de hakimiyeti tekrar Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları ele almışlardır.
Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey vakıfları ve zaviyesi ile birlikte Haruniye’de Haruniye Camii’ni yaptırmıştır. Ayrıca Alaüddevle Bey, Zevniye (Harabe-i Haruniye) Zaviyesi’ni yaptırmıştır. Bu zaviye ve camiye Haruniye’ye tâbi Bostan Bükü ve Ötlek mezraları ile Alıncek mezrasının yarısını vakfetmiştir.
Düziçi, Dulkadiroğlu Beyliği’ne bağlı iken Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı topraklarına katmıştır. Osmanlılar döneminde Düziçi ve çevresine özellikle Danişmenli ve Zülkadriye Türkmenleri yerleşmeye başlamışlardır.
Osmanlı’ya karşı isyan eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, 1832 yılında Düziçi’ni Mısır topraklarına katmıştır. 1833 yılında Hatay-İskenderun yakınlarından geçerken göçebe halkı sindirmeye başlamıştır. Bu sırada İbrahim Paşa Beylan, Payas ve Maraş sancaklarını zapt etmiştir. Burada zor duruma düşen İbrahim Paşa, yörenden Ali Bekiroğlu ile anlaşarak ordusunun dağılmasını önlemiştir, Düziçi, 1834 yılında Kütahya Antlaşması ile Osmanlı’nın eline tekrar geçmiştir.
Mısırlı İbrahim Paşa yönetiminden sonra Çukurova’da eşkıyalık faaliyetleri başlar. 1860 yıllarda bütün Çukurova’yı, devletin iskan politikası gereğince gezen Ahmet Cevdet Paşa çıkan olayları bizzat görür. Ahmet Cevdet Paşa Tezakir-i Cevdet adlı eserinde Payas’tan Kilis’e ve Beylan’dan Maraş’a kadar olan yerlerin hep isyan ettiklerini halkın ağaların peşlerine takıldıklarını belirtmektedir. 1865 yılında Ahmet Cevdet Paşa, at üstünde Düziçi’ne gelmiştir. O’na göre Haruniye, ormanlar içinde kalmış olan Çukurova’nın kışlak yerleşme yeridir. O dönemde Tecirli oymağı çevrede egemenliğini sağlamıştır. Bu oymak zaman zaman eşkıyalık faaliyetlerinde bulunmuştur.

Ahmet Cevdet Paşa Osmaniye, Cevdetiye ve İslahiye’nin kurucuları arasındadır. Bu kentleri kurmasındaki amaç; kışlak ve yaylak arasında gidip gelirken çevreye zarar veren oymakları yerleşik düzene geçirmektir. Ahmet Cevdet Paşa 1865’te Düldül Dağı’nı (Karlık Tepe) görür ve Ma’rûzât adlı eserinde şöyle anlatır:
“Düldül Dağı pek yüksek dağ olup çok uzak yerlerden sivri bir tepe gibi görünür. Halbuki ikiye münkasim (ayrılmış) olup, içinden Cihan (Ceyhan) nehri geçer. Bu dağın iki tarafında da vahşi Varsahlar sakin olur. Lakin birbirleriyle mülakad etmezler (görüşüp konuşmazlar) ve göçebe aşiretlerden (oymak) korktukları için ovalara inmeyip, diğer oymaklarda o dağa çıkamaz olduklarından bu Varsahlar kazmalar ile ziraat yaparak ve keçi besleyerek geçinirlerdi. İşte bu Düldül Dağı’ndan Beylen Boğazı’na (İskenderun) kadar olan Silsile-i Cibale (sıradağlara) Gâvur dağı denir. Yazılı kaynaklarda bunlara hükümetçe Cebeli Bereket (Bereket Dağı) denilmiş ise de ahili (halk) Gâvur Dağı derlerdi.”
O dönemde Düziçi de karışık bir durum içerisinde olduğu yukarıdaki metinden anlaşılmaktadır.

Haruniye idari bakımdan Maraş Sancağı’na bağlı Bahçe ilçesinin nahiyesi konumunda iken 1878 yılında Adana iline bağlanmıştır. Daha sonra Haruniye, I. Dünya Savaşı’ndan önce İngilizlerin ve sonra da 1919 yılında Fransızların işgaline uğramıştır. Bölgedeki Ermeniler, bu işgaller sırasında yöre halkına katliamlar yapmışlardır. 109 yaşındaki Düziçi’nin Gökçayır Köyü’nden olan Ümmühan CİNİK, Ermenilerle olan ilişkileri hakkında bize geniş bilgiler aktarmıştır.
Fransız işgali sırasında Kozan Mutasarrıfı İhsan Bey, Osmaniye Sancağı’nın Haruniye’de kurulan geçici merkezine mutasarrıf olarak görevlendirilmiştir.
Haruniye’de teşkil eden Milli Kuvvetler, 4-7-15 Mart 1920 tarihleri arasında Fransız-Ermeni işbirliği içerisindeki kuvvetlerle mücadele etmişlerdir. Yörük Selim Bey’in 27 Mart 1920 tarihinde Maraşlı mücahitlerle ve iki ağır makineli tüfekle Haruniye cephesine gelerek emir ve komutayı ele almıştır. Böylece Haruniye’deki Milli Kuvvetler iyice güçlenmiştir. Fransızlara karşı taarruza geçilerek yavaş yavaş Haruniye’den atmaya başlamışlardır.
Milli Mücadele’de Haruniye ile ilgili şu mısralar dile getirilmiştir:
Yaşaşın Maraş ‘a harbini açtı
Kanını döktü de malını saçtı
Fransız elliği terkedip kaçtı
Kimi Adana ‘ya döküldü kaldı

Hacı ‘nın yeri de sarptır kaleli
Evvelden elliğin başı belalı
Mustafa Kemal ‘den emir geleli
Hiç tütünü tutmaz oldu Hacı’nın

Fransız askeri Harun ‘a geldi
Kötü Ermeniler şah olduk sandı
Çekildi Ermeni damları yandı
Yandı damı tadı geldi Harun ‘un”

Bu işgallerden yerli halk ve çete işbirlikçilerinin ortak çalışmaları ile 28 Mart 1920 kurtarmışlardır. Bu tarih, Düziçi Köy Enstitüsü kurucu Müdürü Ahmet Lütfi DAĞLAR tarafından tespit edilerek Haruniye’nin düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü olmasını sağlamıştır.

1954 yılında Hacılar, 1957 yılında Haruniye belediye olmuşlardır. Her ikisi de Adana’ya bağlı idiler. Bu iki belediye 29.11.1983 yılında birleşip Düziçi ismini alıp Adana’ya bağlı ilçe olmuştur. Osmaniye’nin 1996 yılında il olmasından sonra Düziçi buraya bağlanmıştır